ABD'nin Irak'tan resmen geri çekilmesinin ardından ülkede kaynayan kazan taşma noktasına geldi. Geçtiğimiz hafta da ülkede gelişebilecek muhtemel siyasi depremin artçı sarsıntıları şiddetli bir şekilde hissedildi. Bağdat'ta patlayan bombalar, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi'nin tutuklanması talebi ve sonrasında Kuzey Irak'a sığınmak zorunda kalması. Halihazırda Şii ve Sünni'ler arasında zaten gergin bir tonda süregelen siyasal iletişim Maliki yönetiminin gücüne güç katması adına giriştiği manevralar ile bundan sonraki dönemde ülkeyi ikinci kez telafisi zor bir sürece sürükleyebilir.
Benzeri olaylar silsilesinin devamı Irak'ın birliği ve bütünlüğünün önünde büyük bir tehdit oluşturuyor. Şayet, Maliki'nin Irak'taki Sünni bloğu hedef alan son operasyonu Başbakan Yardımcısı Salih El Mutlak ile Maliye Bakanı Rafi El İsavi'yi de içine alırsa, ki bu kısmen başlamış durumda, ülkedeki Sünni muhalefet tamamen etkisiz hale getirilmiş olacak.
Bunun yanında, ABD'nin Irak'tan çekilmemesi için yoğun çaba sarfeden, bunu da kendisine yönelik hem iç hem de dıştan gelen güvenlik tehditleri olduğu ile gerekçelendiren bölgesel Kürt yönetiminin ise tek başına İran eksenli Bağdat'a karşı durabilecek güçte olmadığı aşikar. Bu anlamda Haşimi'nin zor gününde yanında olan Kürt ittifakının bundan sonra tehdit algılamasının da büyümesi halinde Maliki'ye karşı Sünni İttifakları desteklemesi kuvvetle muhtemel.
Washington'un duruma ilişkin ilk reflekslerine baktığımızda ise Irak'taki kazanın ABD açısından bir hayli erken başladığı gözlemleniyor. Zira, ABD yönetimi henüz askerlerinin tamamı ülkeyi terk etmemişken Irak'ta bu denli şiddetli bir siyasi kriz beklemiyordu. Hele hele de Maliki'nin 11 Aralık'ta Washington'a yaptığı ziyaret sonrasında.
Maliki ve kurmaylarının ABD Başkanı Obama, Başkan Yardımcısı Biden, Dışişleri Bakanı Clinton ile görüşmeleri sırasında iki ülke arasında yeni bir dönemin başladığı mesajını vermeleri ve Bağdat'a döner dönmez de siyasi operasyona başlamaları Irak'ta bazı çevrelerce sanki bu operasyonlardan Washington'un bilgisi varmış izlenimini bırakıyor. Lakin böyle bir ihtimal olsa dahi Irak satrancında ABD'nin hangi ittifakı ya da ittifakları desteklediği belli ve bunun Şii dominantlı ittifaklar olmadığı kesin.
ABD'nin Irak politikaları ile bizzat birinci elden ilgilenen Başkan Yardımcısı Biden Haşimi krizi baş gösterdiği andan itibaren Irak'lı taraflar ile yoğun bir diplomasi trafiği sürdürüyor. Öyle ki Biden, ABD'de neredeyse hayatın durduğu gün olan Christmas günü bile mesai yaptı ve Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi lideri Barzani ile telefonda görüştü; Bağdat'taki saldırılarda hayatını kaybedenler için taziyede bulundu ve muhtemelen de Kuzey Irak'a sığınan Haşimi ve ülkenin içinde bulunduğu son duruma ilişkin bilgi aldı.
Bu arada, Irak muhalefetinde Maliki'nin hedef tahtasında olan diğer isimler; Irakiya Koalisyonu Lideri İyad Alavi, Irak Meclisi Başkanı Usame El Nuceyfi ve Irak Maliye Bakanı Rafi El İsavi tarafından kaleme alınan çarpıcı bir makale yayınlandı dünkü New York Times gazetesinde. "Irak'ı sivil savaştan nasıl kurtarırız" başlıklı makalede muhalifler, Maliki'nin gücü sadece kendi elinde toplamaya devam etmesi ve diğer siyasi gruplara hak ve hareket alanı bırakmaması halinde Washington yönetiminin ilişkileri gözden geçirmesi, Irak ordusuna, emniyetine ve güvenlik güçlerine sağladığı desteği şarta bağlaması çağrısında bulundular.
ABD yönetimi şimdi süreci dikkatle ve belli bir mesafeden izliyor. Mesafeli olmasının nedeni zaten çok büyük bir başarısızlıkla ve hüsranla sonuçlanmış olan Irak işgalini hafızalardan bir an önce silmek ve bununla bağlantılı olarak da Amerika'nın bölgedeki "müdehaleci ülke" imajını daha fazla perçinlememek. Zira, bu duruş özellikle Suriye konusunda kendisini çok açık bir şekilde de göstermekte şu günlerde.
Kaldı ki, Irak'tan gelen askerlerine New York'taki ünlü Times meydanında İkinci Dünya Savaşı'ndan beri geleneksel olarak düzenlenen karşılama-geçit törenini bile yapmayı düşünmüyor ABD yönetimi. Başkan Obama'nın seneye Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerinde, yerine getirdiği Irak'tan çekilme taahüdünü güçlü bir koz olarak kullanacağı düşünüldüğünde de Washington'un Irak'ta artık müdahaleci değil ancak kontrolü de hiçbir zaman elden kaybetmeyen bir tavır alacağı öngörülebilir.
Öte yandan, İran'la Hürmüz Boğazı krizinin da baş gösterdiği son günlerde Irak'ın iyiden iyiye İran'ın etki alanına girmemesi ABD için daha da hayati bir önem taşıyor. Bu da önümüzdeki dönemde Washington'da Kürt ve Sünni Irak'lı muhalif grupları daha fazla göreceğimize işaret ediyor. Bu noktadan hareketle Türkiye ve ABD Irak'taki gelişmelerin değerlendirilmesinde daha yoğun bir dirsek temasında olacaktır.
Maliki her ne kadar Washington'da, İran'dan çok Türkiye'nin Irak'ın iç işlerine müdahalesinden endişelendiğini ileri sürse de tarih onu yanıltacaktır.
Şayet Orta Doğu'da, bir yanda Suriye-İran ve diğer yanda Suudi Arabistan-Ürdün-Körfez ülkeleri arasında mezhep merkezli soğuk savaş devam eder ve Irak'ın ortada bahis olduğu bir düelloya dönüşürse, Türkiye'nin uzlaştırıcı ve birleştirici rolü olmaksızın kimse bu cepheden başarıyla çıkamayacak ve bölge geri dönüşü olmayan bir kaosa sürüklenecektir. Maliki'de bunu bilmelidir.
nuroerbay@gmail.com
@nurozkanerbay