İstanbul'daki Suudi Arabistan Konsolosluğu'na girdikten sonra "kaybolan" gazeteci Cemal Kaşıkçı olayıyla ilgili ortaya çıkan her ayrıntı aklın sınırlarını zorluyor.
Suudilerin, on bir gündür kimseyi yanaştırmadıkları "olay yerini" önce bir güzel süpürüp, paspaslamalarını, ardından çamaşır suyuyla yıkamalarını, üstüne bir de boya badana yapmalarını ağzımız açık izliyoruz.
Hepimizin kafasında aynı sorular?
Diyelim ki bir devlet böyle bir cinayet için, doğrudan kendisini işaret edecek Konsolosluk mekânını seçti. O halde olağanüstü titizlik gösterip iz bırakmaması gerekir değil mi? Ama bu olayda izden geçilmiyor. Tam Kaşıkçı'nın içeriye girdiği saatlerde kameraları çalıştıran sistemin duracağı tutmuş, buna kim inanır?
Binayı gazetecilere gezdiren Başkonsolosun dolap kapaklarını açıp kapayarak, "işte bakın burada da yok" diyerek dolaşması çok komik değil mi? Cinayet günü "birkaç saatliğine" Suudi Arabistan'dan gelen, aralarında bir de "Adli tıpçının" olduğu özel ekip fazla göze batmıyor mu? Peki ya Konsolosluk 'ta çalışan Türk personele verilen zorunlu izinler? Binaya yanaşan siyah camlı araçların "kısa yolcukları", gizemli bavullar… Ve Son olarak, Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosunun, Türk polisinin evinde arama yapacağı saatlerde uçağa atlayıp ülkesine kaçması…
Bütün bu ayrıntılardan ikisi üçü bir polisiye filmde yer alsa işin tadı kaçar. Seyirci, "Hadi oradan bu kadar da ipucu verilir mi" diyerek izlemeyi bırakır.
Ama bu kez yaşananlar gerçek… Fail de "meşru bir devlet" olarak uluslararası arenada boy gösteren bir organizasyon. Yani sonuna kadar izleyip, bu vahşetin bedelinin, tıpkı fütursuzca işlenen cinayet gibi, hepimizin gözleri önünde açıkça ödendiğini görmek zorundayız.
Çünkü adaletsizlikler rağmen eğer dünya bugün hala yaşanılabilir bir yerse bunu insanlığın ortak birikimi olan değerlere borçlu.
Ne var ki gelişmelere bakınca insan kaygılanmadan edemiyor…
Orta Doğu'nun şerifi ABD'nin Başkanı Trump'ın, Suudilere sattığı 110 milyon dolarlık silahlardan bahsedip bu ilişkiden vazgeçemeyeceklerini söylemesi… Köşeye sıkışan Suudi yönetiminin, Kaşıkçı'nın Konsolosluktaki sorgu sırasında kalp krizinden öldüğü ve ülkesine götürüldüğü senaryosunu piyasa sürmesi… İşi çözmek istiyoruz" diyen Başkan Trump'ın, Pompeo'yu, cinayetin işlendiği ve araştırıldığı İstanbul'dan önce Riyad'a göndermesi… Ardından FOX'a çıkıp "Kaşıkçı olayına tepkim, Kral ve Veliaht Kral'ın konuyu bilip bilmemesine bağlı. Öncelikle, ne oldu? Ya da onlar biliyor muydu?" diye yan çizmesi…
Kaygılanmakta haksız değiliz sanırım.
Ama herkes bilmeli ki, şimdiden tarihe geçen bu cinayettin üstünü örtmeye çalışanlar da katille beraber anılacaklar.