Ankara'nın da kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nden (AKPM), Türkiye'nin 2004 yılında bitirdiği denetim sürecine geri dönmesi kararı çıktı.
318 üyeli parlamentoda, sadece 45'e karşı 113 oyla kabul edilen karara göre, Türkiye denetimden çıkıp daha sonra yeniden denetime alınan ilk ülke olmuş oldu.
Peki, ne oldu da AKPM bir ilkin altına imza atıp apar topar böyle bir hamle yaptı.
Açıklanan resmi gerekçeler arasında, Türkiye devletinin 15 Temmuz darbe girişiminin ardından aldığı olağan üstü hal tedbiri, terörle mücadele perspektifi ve idam cezasının geri getirilmesi tartışmaları ilk sırada. Hatta referandum gibi üye adayı bir ülkenin egemenlik haklarından bile bahsediliyor.
Meclisin bu iddiaları üzerine Türk tarafından gerekli açıklamalar yapıldı ama kısaca özetlemek gerekirse…
Ankara'nın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından aldığı OHAL kararı, uluslararası anlaşmaların egemen devletlere tanıdığı bir meşru müdafaa hakkı. Nitekim Fransa gibi birlik üyesi ülkeler de, Türkiye'deki terör ve darbe tehdidiyle kıyaslanmayacak şiddet eylemleri karşısında bile bu haklarını kullandılar, kullanıyorlar. Daha iki üç gün önce Paris'te seçim sandıkları OHAL koşullarında kuruldu.
Türkiye'deki OHAL koşullarının denetimi de, Avrupa müktesebatıyla uyumlu yargısının ve 90. Maddesi uluslararası anlaşmaları yerel hukukunun üzerinde tutan Anayasasının sorumluluğunda.
İdam cezası tartışmalarına gelince… Henüz kamuoyu ve siyasiler tarafından tartışılan bu konuya dair ortada ne somut bir öneri var ne de girişim.
Meclisin, son yıllardaki terör saldırılarında pek çok sivil kayıp veren öfkeli Türk seçmen karşısında siyasilerin popülist çıkışlarını, "somut geri reform adımları" şeklinde raporlaştırması iyi niyetten uzak bir tavır.
Bu gerçeklerin farkında olan Türk kamuoyu, AKPM'nin kararını, Türkiye'ye açık savaş ilan etmiş Fetullahçı, PKK'lı ve DAEŞ'li teröristlere bir destek olarak yorumluyor.
İyi niyetini muhafaza etmeye çalışan benim gibi yorumcularsa şimdilik, Avrupa'da yükselen ırkçılığa ve popülizme Türkiye'nin kurban edildiği görüşüne inanmak istiyorlar.
Tepkiler öylesine yaygın ki, sandıkta deviremediği Ak Parti hükümetini sarsmak için zaman zaman AB kurumlarını manipüle etmekten çekinmeyen Türkiye'deki muhalefet bile Birliğin kararını hakkaniyetsiz buluyor.
AKPM elbette Avrupa Birliği anlamına gelmiyor. Ne var ki AB mekanizmalarını işletip bu hatanın telafisi için bir adım atmazsa, yalnızca Türkiye ile ilişkilerini değil, birliğin geleceğini de gözden çıkartmış olacak.
Zira Erdoğan taraftarı AB vatandaşlarının Avrupa coğrafyasından sürgün edilmesi gibi faşizan öneriler yerine, darbe ve küresel terör dalgasıyla mücadele eden adayının üstüne giden bir birlik, Doğu Avrupa ülkeleri için bile uzun süre cazip kalmaz.
Hele ki sürpriz Brexit halen kolektif hafızamızda dipdiriyken.