Gizlenecek bir tarafı kalmadı artık, bütün Avrupa'da yabancı düşmanlığı yükseliyor, popülerizm korkutucu şekilde yayılıyor.
Tıpkı geçtiğimiz yüzyılın ilk çeyreğinde hedefe koyulan Museviler gibi, Avrupa'nın şimdiki nefret objesi Türkler.
Almanya etnik ve dini aidiyetlerinden ötürü Türk kökenli vatandaşlarının seyahat, iletişim ve ifade özgürlüklerine fiili sınırlamalar getiriyor.
Hollanda AB adayı Türkiye'nin bir bakanını sınır dışı ediyor; Ankara'nın diplomatlarını Viyana Konvansiyonu'nu ayaklar altına alarak polisine alıkoyduruyor.
Avusturya'dan "Türk siyasiler istenmeyen adam ilan edilsin" çağrıları yükseliyor.
Dün de Bulgaristan'da sokaklara barikat kuran halk, Türk kökenli vatandaşların oy kullanmalarını engelleme tehditleri savuruyorlardı…
Yıllardır Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yaşayan milyonlarca Türk kökenli AB vatandaşı tedirgin, gelecekten kaygılı.
Evet, Avrupalı siyasiler Türk mevkidaşlarının Nazilerden bahsetmesinde rahatsız oluyorlar.
Doğru, henüz gettolardan bahseden de yok; en azından hala aklını faşist partilerle rekabete kaptırmamı olanlar arasında diyelim.
Ne var ki, sonu yalnızca Museviler için değil tüm insanlık için yıkım olan ikinci Dünya savaşına giden 1930 yıllarda da faşizmin dozu kademli olarak yükseliyordu.
Üstelik o dönemde merkezi temsil eden siyasi akımlar bu popülerizme karşıydı.
Şimdi ise Avrupa'nın merkez sağ, liberal hatta sol partileri ırkçı ve Nazi hayranı politikacılarıyla seçimlerde asimilasyon politikası yarıştırıyorlar.
Ortalık, Yeşiller'den başladığı siyasi kariyerine bugünlerde Türkçe TV yayınlarının engellemesini önererek sıradan bir faşist olarak devam eden Cem Özdemirlerden geçilmiyor.
Yani şimdilik Türkleri hedef tahtasına koyan yabancı düşmanlığı ve popülerizm merkezileşiyor, meşrulaşıyor. İşin en acı tarafı ise bu kolektif deliliğin Avrupa medeniyetini korum adına yapıldığının söylenmesi!
Peki ya Avrupa medeniyetin üzerinde yükseldiği söylenen hümanizmin teminatı, dillere destan sivil toplumu nerede tüm bunlar olup biterken?
Bu yazıyı okuduğunuz gazetenin, Daily Sabah'ın Avrupalı siyasilere ulaşmaması için önerilen sansür tekliflerini usulen bile kınamayı düşünmüyor mu Avrupalı meslektaşlarımız?
Donald Trump'ın kanun hükmünde kararnameleriyle havalimanlarında fazladan birkaç saat geçirmesinden kaygılanan aktivistler, entelektüeller, AB vatandaşı Türklere "go home" diyenlerden rahatsız değiller mi? Yoksa onların da bir ari ırkları var artık.
İçler acısı bir tablo… Papa Francesco'ya bile "Sistem karşıtları ve popülistler, belirsiz bir gelecekten duyulan korkuyu kullanarak yabancı düşmanı mesajlar veriyor" dedirtecek, "Hitleri unutmayın" uyarıları yaptıracak kadar…
"Auschwitz'den sonra şiir yazılmaz" diyordu Adorno. Bakalım, bu gidişata dur denilmezse yaşanacak olası acılardan, dramlardan, kopuşlardan sonra kimler hala başını önüne eğmeden konuşabiliyor olacak.
S.O.S!