Türkiye, Rusya ve İran, Suriye'de barışın sağlanması için hafta başında Kazakistan'ın başkenti Astana'da bir araya geldiler.
Toplantı sonucunda Suriye'de ateşkes rejiminin güçlendirmesi için üçlü mekanizma kurulduğu açıklandı.
Suriyeli muhaliflerin özellikle Tahran'ın desteklediği milislerin pozisyonlara dair bir takım itirazları var. Esed rejiminin temsilcisi Beşar Caferi ise, Astana metni için "Nihayet herkesin üzerinde uzlaştığı, mutabakata dayalı bir belgemiz oldu" diyor.
Üçlü mekanizmanın geçiş sürecinin daha az sancılı olmasına nasıl katkısı olacak göreceğiz. Sanki bölgede esen kaos rüzgarı tersine dönecek gibi.
Ancak temennilerin ötesine geçmek için Suriye'nin yanı sıra bölgenin ve Avrupa'nın dengelerini kökünden sarsan PKK/PYD kantonlarının varlığının üzerinde özenle durmak gerekiyor.
Zira ABD masada değil ama Astana taraflarının yaptığı "Suriye'nin toprak bütünlüğü, birliği, bağımsızlığı ve egemenliğine bağlı oldukları" vurgusu, sadece DEAŞ ve Nusra gibi İslam'ın maskesi takan radikal gruplarla mücadeleye indirgenmeye çalışılıyor.
Oysa tüm batının terörist örgüt listesinde yer alan PKK ve Suriye kolu PYD/YPG'nin bu teröristlerden tek farkı seküler olması.
PKK/PYD de DEAŞ gibi sivilleri katlediyor, parti üyesi olmayan Kürtleri hapsediyor, çocuk savaşçı kullanıyor ve yine onlar gibi Suriye'nin toprak bütünlüğünü ihlal ederek kantonlar kuruyor.
Dolaysıyla Suriye halkının "dünyaca tanınmış egemenliğinden" bahsedilecekse bölgede demografik yapıyı manipüle etmek için soykırıma varan uygulamalara başvuran PYD/YPG'nin adı resmen telaffuz edilmeli.
Bu açıdan, şimdiye dek Obama yönetimin açık siyasi ve lojistik desteğiyle hareket eden PYD/YPG'nin yeni Başkan Trump döneminde akıbetini merakla izliyoruz.
Eğer Trump seçim döneminde söylediği gibi Obama'nın hatalarına düşmez ve Orta Doğu'da teröristlerle değil yarım asrılık müttefikleriyle hareket ederse herkes kazançlı çıkar.
Böylece yeni dönemde hem ABD'nin stratejik ortağımız dediği Türkiye ile ilişkileri düzelir, hem de Washington Amerikan halkına ve yönetimine sadece yük olan bu teröristlerle şimdiye kadar olan ilişkisini telafi edebilir.
Geçtiğimiz günlerde Trump yönetiminden beklentilerini dile getiren Başbakan Binali Yıldırım da bu "tamir sürecinden" bahsetti.
Ama aksi olsa, Trump küresel muktedirlerin dümen suyuna girerse de bizler için fark etmez.
Zira Türkiye, Suriye'de DEAŞ'a karşı savaştığı El Bab kentindeki askeri varlığıyla ne kadar ciddi olduğunu ortaya koydu.
Ankara sınırında "Kanton" adıyla kurulan PKK/PYD terör bölgelerinin, ya da DEAŞ hedeflerinin aralarına soktuğu El Bab kamasını gerektiğinde başka yere de saplar!
Bu meşru müdafaa hakkı, ABD için, ana vatanından yüzlerce kilometre ötede bile haksa, Suriye ile 900 km sınırı olan Türkiye için hayliyle haktır.