Avrupa Parlamentosu'nun (AP) aldığı, Türkiye ile müzakereleri dondurma tavsiye kararının nasıl bir zincirlemeye neden olacağını göreceğiz.
Beklentiler,15-16 Aralık tarihlerinde gerçekleşecek AB Konseyi zirvesinde, konunun görüşüleceği ve "tavsiye niteliğinde olmayan" bir kararın daha alınacağı yönünde.
Sonuç ne olursa olsun Türkiye kamuoyunun şimdiden Birlikten psikolojik olarak soğuduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ve bu kopuşun yegane sorumlusu da AP'deki siyasilerin iddia ettiğinin aksine Ankara değil, Brüksel. Yani Parlamentonun kararını açıklarken Türk halkı ve yönetim şeklinde bir ayrım yapmalarının ve "Türk halkına kapılarımız sonuna kadar açık" demelerinin hiçbir mantığı yok.
Zira Türkiye AB ile ilişiler yolunda en hayati adımları, 2002 yılından beri iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) döneminde attı. Bu dönem boyunca da AK Parti liderliği, muhafazakâr tabanının reflekslerini önemli ölçüde değiştirdi. Hükümet, AB'nin, Kıbrıs'ta "evet" diyen Türk tarafı olmasına karşın yalnızca Rumların birliğe alınması gibi çifte standartlarını bile tabana ulaşmadan "yumuşattı."
Böylece, muhafazakârların da desteğiyle, AB, Türkiye tarihindeki "en yaygın popülaritesine" kavuştu.
Peki, ne oldu da bu sürecin mimarını takdirle karşılayan AB bir anda aday ülke Türkiye'ye üyelik müzakerelerini donduracak kadar kızdı?
Neden, hakikaten söylendiği gibi, idam cezasının yeniden getirilebileceğine dair kamuoyundaki tartışmalar ve siyasilerin "talep varsa halka sorulur" şeklinde nötr açıklamalar mı?
İyi de bildiğimiz kadarıyla müktesebat, bir ülke kamuoyunun ve siyasilerinin tartışmalarıyla değil atılan somut adımlarla ilgileniyor. Ortada idam cezasını geri getiren bir yasal değişiklik mi var?
Yoksa sorun henüz Temmuz ayında bir askeri darbe girişimi atlatan Türk devletinin uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakkını kullanması ve Olağan üstü hal ilan etmesi mi?
Eğer öyleyse Fransa gibi AB üyesi ülkelerin bir terör saldırısı karşında pekala kullanabildiği OHAL hakkı, niçin aday bir ülke için lüks hatta "suç" sayılıyor?
Evet, görüldüğü üzere her iki gerekçe de AP'nin tarihinde bir ilke imza atarak aday bir ülkeyle ilişkilerini dondurmasını açıklamaya yeterli değil.
Bunca yıldır AB Türkiye ilişkilerini yakından ve umutlu takip eden bir gazeteci olarak benim gördüğüm, AB'nin soğukkanlılığını kaybedip "acemilik" yaptığı.
Aksi halde kendini, varoluşu dışında evrensel değerlere adadığını iddiasındaki bir birlik, hataya meylettiğini düşündüğü bir adayı neden daha da "uzağına itsin."
Akıllarınca, Türkiye'ye kırbaç şaklatıp, Brexit skandalının ardından çıkış için tartışma sırasına giren Hollanda gibi ülkelerin kamuoylarına mesaj veriyorlar.
Ne kurnazlık ama!
Türkiye üzerinden "genişleme perspektifini dondurduğunu" ilan eden AP, dünyanın yeni bin yıla girdiğini artık anlamalı. Bu "yenidünyada" geçmiş dönemin siyasetinde ısrar etmenin eski kıtanın eski hastalığı olan ırkçılığı uyandıracağını hesap etmeli.
Sanırım AP'nin içine düştüğü durumu en iyi özetleyen tasvir, bizim buralarda sıkça kullandığımız bir deyişte gizli.
Keskin sirke küpüne zarar verir.