Hafta başında Türk yargısı, Koza İpek isimli bir Holding'e yönelik soruşturma başlattı. Bu kapsamda organize şubeye bağlı savcılar ve polisler, aralarında Holding'in sahibi Akın İpek isimli iş adamının da bulunduğu 6 kişiye ait adreslerde arama yaptılar.
Savcılık tarafından yapılan açıklamada, terörün finansmanı kapsamındaki bu operasyonun, Koza İpek Holding'in ticari faaliyetleriyle izah edemeyeceği, kaynağı belirsiz para akışları nedeniyle düzenlendiği belirtildi. Yani Türkiye hatta dünya piyasalarında faaliyet gösteren tüm ticari kuruluşların, ihlal etmeleri halinde muhatap olacakları, evrensel meşruiyeti olan bir yargısal süreç söz konusu.
İddialar vahim. Çok kısa sürede ulaştığı servet yıllardır tartışma konusu olan Holding'in patronu Akın İpek'in, operasyonun hemen öncesinde yurt dışına (Britanya) çıkış yapması da kafalardaki soru işaretlerini derinleştiriyor. Basında yer alan iddialara göre, polis içerisindeki Fettullah Gülen çetesine bağlı memurlar operasyon yapılacağı bilgisini Akın İpek'e ulaştırdılar. İşadamı İpek'in izah etmesi gereken para akışının, bir süre önce yargı tarafından "terör örgütü" olarak tanımlanan Fethullah Gülen'le bağlantılı olması da bu iddiayı inanılır kılıyor.
Bu yargı süreci devam ederken, suçlamaların muhatabı olanlar iç ve uluslararası kamuoyuna yönelik bir manipülasyon kampanyası başlattılar. Temel argümanları ise savcılığın operasyonunun medyaya yönelik olduğu. Çünkü Akın İpek, eğitim, turizm ve çevrecileri ayağa kaldıran altın madeni gibi alanların yanı sıra medyada da yatırımları olan bir isim. İpek'in medyası da iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (Ak Parti) ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yönelik rijit muhalefetiyle bilinen bir yayıncılık yapıyor.
İpek ve yargı tarafından bağlantılı olduğu iddia edilen Gülen çetesinin yayın organları tarafından ortaya atılan bu iddiaları sorduğum savcılık kaynakları ise şu açıklamayı yapıyorlar.
"Operasyon holdinge bağlı kuruluşlara yönelik. Gazete ve televizyonları kapsamıyor. Ancak Holding şirketlerinin bulunduğu binada medya kuruluşları da var. Zaten medya grubuna yönelik bir operasyon olsaydı, medyalarının merkezi İstanbul'da, orayı arardık
Dakika dakika medyanın gözleri önünde cereyan eden arama işlemleri de savcılığın iddialarını doğrular nitelikte. Operasyon kapsamında yakalama kararı çıkartılan, aranan her hangi bir gazeteci ya da medya yöneticisi de yok.
Kaldı ki, Akın İpek'in evinin yanı sıra kendisine ait olan üniversite gibi değişik adreslerde de arama yapıldı. Bu durumda operasyonun "akademik özgürlüğe yönelik" nasıl öne iddia edilmezse, hedefte medyanın olduğunu söylemenin de mantıki izahı yok.
Anlaşılan o ki, gruba bağlı televizyon ve gazeteler, holdinge yapılan operasyonu durdurmak için canlı kalkan olarak kullanılmaya çalışılıyor. Böylece tüm kurumsallaşmış demokrasilerde meşruiyeti olan terörün finansmanına yönelik bu operasyonun basın özgürlüğü kapsamında tartışılması amaçlanıyor.
Bu yöntem Türkiye'de uzunca bir süredir revaçta. ABD'nin ve Avrupa kamuoyunun basın özgürlüğü konusundaki hassasiyetini bilen Gülen çetesi ve yandaşları, her yargısal süreçte medya kartını öne sürüyorlar. Ne yazık ki çoğu zamanda başarılı oluyorlar.
Oysa terörün finansmanın engellenmesi gibi çağdaş dünyanın üzerinde konsensüse vardığı ve kurumsallaşmış demokrasilerin bu konuda çok sert tedbirlere başvurduğu biliniyor. Kimi çevrelerce, ABD'ye ve Avrupa Birliği üyesi ülkelere hak olan, devletin bu meşru müdafaa hakkının Türkiye için neden lüks sayıldığını anlamak mümkün değil. Ayrıca yine çağdaş dünyanın, Türk devletini terörün finansmanın engellenmesi konusundaki normlara uyma konusunda sık sık teşvik ettiği de biline bir gerçek.
Bakalım batı şimdi nasıl bir sınav verecek? Henüz kendi sınırlarını tehdit etmeyen doğudaki bir terör örgütüne ve onunla bağlantılı olduğu iddia edilen isimlerle, yakın tehlike ilan ettikleri arasındaki çifte standardı bu kez kaldırabilecek mi? İzleyip göreceğiz.