Yıllarca Cumhuriyet'in Ankara temsilciliğini yürüten yirmi yıllık yazarı ve CHP milletvekili Mustafa Balbay, Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay tarafından sebep gösterilmeden kovulduktan sonra, Şubat 2016'da gazetesinin halini şöyle özetlemişti:
"Cumhuriyet'te FETÖ'cülükten Kürtçülüğe her şey serbest, CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak."
Cumhuriyet'le özdeşleşen kült sekülerist yazarlardan Uğur Mumcu'nun ağabeyi de, "Ben kardeşimin yazdığı Cumhuriyet'i şimdi okumuyorum ama [FETÖ üyesi] Nazlı Ilıcak Cumhuriyet'i çok beğeniyor. Ilıcak, Cumhuriyet'i neden beğeniyor? FETÖ medyasına el konduğu için ve Cumhuriyet'e de FETÖ hakim olduğu olduğu için. Fethullah Gülen; Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i normal şartlarda çok mu sever?" diyerek esas sorunu teşhis etmişti.
Nitekim Cumhuriyet'in asıl okur kitlesi olan Kemalistler ve Atatürkçüler, mezkûr yayın çizgisine karşı Kasım 2015'teki TÜYAP fuarında, Cumhuriyet standı önünde protesto düzenlemişlerdi. Cumhuriyet Okurları grubu açıklamalarında, PKK-FETÖ ortaklığında çıkan Cumhuriyet'e isyanlarını dile getirmişlerdi.
Peki, bu noktaya nasıl gelindi?
Cumhuriyet Gazetesi'nin, Fethullahçı Terör Örgütü'yle ilişkisi, Can Dündar'ın orada yazmasıyla beraber somutlaştı.
Dündar, 17 Aralık 2014'te, Cumhuriyet'in efsane Genel Yayın Yönetmeni İlhan Selçuk ve eski Ankara Şefi Mustafa Balbay'ı Ergenekon davasından tutuklatan, FETÖ'cü Emniyetçi Nazmi Ardıç'la gizli bir toplantı yaparken basına yakalanmıştı. Ardından Dündar, 17-25 Aralık darbe girişimi savcısı Celal Kara'yı bizzat röportaj yaparak aklamış, FETÖ'nün tezlerine meşruiyet kazandırmaya çalışmıştı.
Bunu izleyen günlerde Dündar, daha bir yıldır bile yazı yazmadığı Cumhuriyet'e Genel Yayın Yönetmeni oldu. Onun yönetimindeki Cumhuriyet'te, MİT TIR'larını durduran FETÖ'cü savcı Aziz Takçı ve Reyhanlı katliamındaki ihmalinden bildiğimiz FETÖ'cü savcı Özcan Şişman tek tek manşetlere taşındı ve 'temize çekildi'.
Ayrıca Cumhuriyet ve Zaman gazeteleri, FETÖ ortaklıklarını âdeta ifşa edercesine, altı ay içinde tam iki kez aynı manşeti atmışlardı. Bunlardan biri, PKK'nın Ankara'daki terör saldırısının dehşetini artırmayı amaçlayan "Devletin kalbine bomba" manşetiydi.
FETÖ'cü savcılarla röportaj yapmaktan arta kalan zamanlarında Cumhuriyet, Cumhuriyet Savcısı Selim Kiraz'ı başından kurşunlayarak katleden DHKP-C'li teröristlerle 'röportaj' yapmış ve onların söylediklerini, menfur cinayeti aklarcasına, "Bu eylem mecbur bırakıldığımız yöntem" şeklindeki başlıkla vermişti.
Ayrıca Cumhuriyet muhabirinin Kandil'e gidip, Cemil Bayık'la röportaj yapıp, PKK'lı militanları da "Yerlere izmarit bile atmayan ekolojist PKK'lılar" şeklinde sunması da hem unutulmaz bir ayrıntıydı hem de Cumhuriyet'in 'Atatürkçü rejimin koruyucusu' geçmişinden nasıl kopartıldığının kanıtıydı.
Geçtiğimiz günlerde, mesleği öğretmen olmasına rağmen evinde 250.000 dolardan fazla parayla tutuklanan, kendini Kemalist olarak takdim edip 1 milyonun üzerinde takipçi elde eden 'FETÖ trolü' @jeansbiri'nin başlattığı "Ak Silahlanma" etiketiyle iç ve dış basına sanki Ak Parti taraftarları silahlanıyor gibi bir algı çalışması yapılmıştı. İşte Cumhuriyet, iç savaş kışkırtıcısı bu mesnetsiz algı çalışmasını "Ak Silahlanma Provokasyonu: Sosyal medyadan yapılan çağrılara yargı da hükümet de sessiz" şeklinde manşete çekerek, FETÖ operasyonunun medya ayağında olduğunu âdeta izhar etmişti.
Bunlar benim okur olarak dışarıdan tesbit ettiklerim. Bir de MASAK'ın tesbit ettiği söylenen para akışları var ama o suçlamaların muhatapları Can Dündar ve İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay yurtdışına kaçtı bile. Dolayısıyla Cumhuriyet Gazetesi'nin bağlı olduğu vakfın ivedilikle Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu'na emeği geçmiş birisine devredilmesi ve haklarında somut kanıt bulunmayan gazetecilerin serbest bırakılarak soruşturmaya devam edilmesi en sağlıklı süreç olacaktır.
Cumhuriyetimiz ile yaşıt olan Cumhuriyet'in, FETÖ baskısından kurtarılması, Türkiye'deki basın özgürlüğü adına da bir kazanım olacaktır.