Amerikalı 'Türkiye uzmanları'nın, Türkiye'deki anti-Amerikanizm hakkında yazarken, ABD ve AB ülkelerindeki yükselen Anti-Turkism'e değinmemeleri bir eksiklik olabilir. İran'dan bile daha anti-Amerikancı göstermeye çalıştıkları bu ülkede, insanların 21 gün boyunca sokaklarda darbe karşıtı eylemler yapmasına rağmen tek bir Amerikan bayrağının yakılmamış olmasını irdelememeleri, Türkiye analizlerindeki bir eksiklik olabilir. Ancak ABD-Türkiye ilişkilerinin geleceğini belirleyecek olan şey, ne Gülen'in iade meselesi ne de darbedeki CIA parmağı iddiaları olacak gibi görünüyor. Kuvvetle muhtemel, ABD'nin Türkiye'den gelen tüm rica ve uyarılara kulağını tıkayıp PKK'nın Suriye kolu PYD/ YPG ile ittifak etmesi olacak.
Ki Türkiye, bu ittifaka şans tanımaya da çalıştı. Kobanê kuşatması sırasında Barzani'ye bağlı peşmergelerin kendi topraklarından ağır silahlarla geçiş yapmasını sağladı. Kobanê'nin DAEŞ'ten temizlenmesine ilişkin memnuniyet bildirdi. Ancak öne sürdüğü tek kırmızı çizgi olan, YPG'nin Fırat'ın batısına geçmemesi, ABD tarafından önemsenmedi. Başkan Obama kırmızı çizgilerini ezdirmekle ünlü bir miras bırakmak istiyor olabilir ama Erdoğan'ın böyle bir siyasi aktör olmadığı herkesin malumu. Bu yüzden Türkiye, Cerablus'tan DAEŞ'i temizlese bile YPG tehdidi sona ermeden, yani Fırat nehrinin doğusuna çekilmeden Suriye'den çıkmayacağını ifade ediyor.
Fırtına da bu noktada kopabilir. İlk işaret, koalisyon uçaklarının, TSK ve ÖSO Al Kulliyah'ta DAEŞ'le çatışırken, bölgede uçaklar olmasına ve Türk tarafı çağrı yapmasına rağmen karşılık verilmemiş olmasıdır. Aynı zamanda, ABD Savunma Bakanı Ashton Carter'ın, TSK ile YPG'yi eşitleyen açıklamalarından sonra ABD Büyükelçisi John Bass'in Bakanlığa çağrılması ve Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç'in verdiği şu yanıt da gelmekte olanın göstergesidir:
"Müttefikimiz ABD'nin, Menbiç şehir merkezine yönelik haziran ayında başlayan ve şehrin DAEŞ'ten arındırılması suretiyle tamamlanmış bulunan operasyon öncesinde tarafımıza ilettiği, herhangi bir PYD/YPG unsurunun operasyonun ardından Fırat Nehri'nin batısında kalmayacağı yolundaki taahhüdünün bir an önce gerçekleşmesini bekliyoruz. ABD'li yetkililerin Fırat Kalkanı Harekatı'nın kapsam ve hedefleri konusundaki beyanları üzerine ABD'nin Ankara Büyükelçisi nezdinde üst düzeyde gerekli girişim yapılmış ve bu tarz beyanların hiç bir şekilde kabul edilemez bulunduğu, müttefiklik hukukuyla bağdaşmadığı vurgulanmıştır."
Üç gün önce TSK güçleri ile Amarnah'ta çatışmaya giren ve bir askerimizi öldüren YPG'lilerin üzerinden PKK lideri Öcalan arması çıkması, DAEŞ'le mücadele özel temsilcisi Brett McGurk'un YPG adına plaket verdiği Polat Can'ın PKK bünyesinde Türkiye'ye karşı terör saldırılarında bulunmuş bir 'eski' PKK üyesi olması, Türkiye'de PKK adına canlı bomba saldırısı yapmış iki PKK'lı teröristin YPG saflarında eğitim görüp Suriye'den ülkeye giriş yapmış olması, PKK yöneticisi Duran Kalkan'ın Suriye'ye "daha fazla" güçlerini aktaracağını ilan etmesi gibi veriler üst üste konduğunda Türkiye fazla bile sabretmiş görünüyor.
ABD, eski bir müttefikinin makul bir isteğini geri çevirirse, işte o zaman gerçekten kayda değer bir anti-Amerikan dalga ve çatırdayan ilişkiler görebiliriz.