Geçtiğimiz Salı günkü meclis toplantısında, Başbakan Binali Yıldırım'ın sarf ettiği, "Eminim Suriye ile de ilişkilerimizi normale döndüreceğiz" cümlesi akılları karıştırdı.
Haziran ayında, Gazze flotillasındaki Mavi Marmara gemisine saldırıp 10 Türk vatandaşını öldüren İsrail ile, şartlarının büyük çoğunluğu yerine geldikten sonra barışan ve aynı gün Rus uçağının düşürülmesinden ötürü 'üzüntülerini' bildiren mektupla Rusya ile de ilişkilerini yoluna koymaya başlayan Türkiye için sırada Suriye mi vardı?
Dışişlerinden görüştüğüm üst düzey kaynaklar böyle bir yakınlaşmanın gerçekleşmeyeceğinden bahsediyorlar. Aynı şekilde Cumhurbaşkanlığı kaynakları da, Esed'in totaliter politikaları ve kitle katliamları olmasaydı DAEŞ gibi radikal grupların ortaya çıkmayacağını, dolayısıyla Esed rejiminin Türkiye tarafından meşru bir muhatap olarak görülemeyeceğini teyit ediyorlar.
Nitekim Başbakan Yıldırım, BBC Hard Talk programına verdiği, dün yayınlanan röportajında şöyle diyor:
"Esed orada olduğu sürece sorun çözülmeyecek, DAEŞ'i yaratan Esed rejiminin tutumudur. Amacımız Suriye ve Irak da dahil olmak üzere tüm komşularımızla iyi ilişkiler kurmak. Rusya ve İsrail'le ilişkilerimizi normalleştirdik. Eminim ki Suriye'yle ilişkilerimizi de normalleştireceğiz. Terörle mücadelede başarılı olmak için Suriye ve Irak'a istikrar gelmelidir. Ancak bir yanda Esed var bir yanda DAEŞ var. İkisini de tercih edemeyiz. İkisinin de gitmesi lazım."
Anlayacağınız Türkiye'nin Esed'e bakışında bir değişim yok. Ancak Suriye'de Esed'siz bir formül uygulamaya konulursa, 3 milyon mülteciye kapılarını açarak Suriye halkına fazlasıyla dostluğunu göstermiş Türkiye'nin, Suriye devletiyle de ilişkilerini restore etmesi hedefleniyor.
Bu arada, üst düzey bir Türk yetkilisine göre Suriye eski Savunma Bakanı Korgeneral Ali Habib iki gün önce Paris'ten Ankara'ya gelmiş ve Türk yetkililerin Habib ile Suriye krizine ilişkin olarak "Esed sonrası geçiş süreci" hakkında konuşmuşlar.
İzlenimlerime göre Türkiye'nin Suriye politikasındaki tek değişimin, ateşli nutuklar vermek yerine, daha sakin bir ses tonu ve daha aktif bir diplomasi ile en uzun sınırımızın olduğu komşu ülkenin istikrara kavuşturulması noktasında daha yoğun çaba sarf etmek olduğudur.