Geçen hafta sonu Türkiye kamuoyu bir süredir beklenmekte olan hayırlı haberin nihayet açıklanmasına tanık oldu. Hükümet ile Kürt siyasetinin tarafları arasındaki görüşmelerin belirli bir eşiği aştığı ve Öcalan'ın kalıcı çatışmasızlık çağrısı yapacağı Şubat başında belli olmuştu. Ancak Kandil'in buna ne kadar olumlu yaklaşacağı belli değildi. Nitekim açıklama tarihi olarak saptanan 15 Şubat geçilip hiçbir ses çıkmayınca kamuoyunda bariz bir karamsarlık ortaya çıkmıştı. Ne var ki hükümet görüşmelerin doğru yönde gittiğine dair özgüvenli tutumunu devam ettirdi, topluma bu yönde mesaj verdi ve sonunda önemli bir başarıya imza attı.
Başarının Kürt siyasetinden ziyade AKP'ye ait olmasının basit bir nedeni var: Kürt siyaseti kendi içinde tam olarak anlaşabilmiş değil. Bu parçalı yapıya rağmen görüşmeler hükümetin istediği şekilde neticelenmiş gözüküyor. Tabii hala Kandil'in resmi cevabını almış değiliz. Öcalan önümüzdeki bahar aylarında, yani en geç Nisan sonuna kadar PKK'nın bir kongre toplamasını ve silahlı çatışma döneminin bittiğini deklare etmesini tavsiye ediyor. Her ne kadar bu çağrı bir sürpriz olmasa da, söz konusu tavsiyenin Kandil içinde bir çalkantı yaratmaması zor gibi görünüyor. Birçokları bu noktaya silah sayesinde gelmiş olan örgütün, bundan sonraki muhtemel kazanımlarının da ancak silah sayesinde olabileceğini düşünüyor. Ayrıca eğer Türkiye'de çatışmasızlık dönemine girilirse Kandil'in pratikte ikiye bölünmesi kaçınılmaz olabilir. Bir bölüm insan Türkiye'ye gelip siyasetin içinde yer almak isterken, diğer bölüm de silahlı gücün Suriye'deki paylaşım ve yeniden yapılanma sürecinde etkin olmasını hedefleyecek.
Kürt siyasi hareketinin kafasını karıştıran ise Türkiye ile Suriye'nin kolayca birbirinden ayrılabilecek meseleler olmaması. Diğer bir deyişle Suriye'deki PKK hâkimiyetinin örgütün Türkiye ile olan ilişkisinden bağımsız olması düşünülemez. Nitekim IŞİD saldırısı karşısında yaşananlar bunun işaretini vermiş durumda. IŞİD öncesinde Rojava PKK'nın uzantısı olan PYD tarafından kontrol edilmekteydi ve diğer Kürt siyasi gruplar bölgede etkisiz hale gelmişti. IŞİD'in püskürtülmesi Türkiye'nin peşmergelerin geçişine izin vermesi sayesinde olurken, ortaya siyasi açıdan çoğulcu bir Rojava çıktı. Buradan birkaç ders çıkıyor… Demek ki PKK'nın silahlı gücü aslında hiç de abartıldığı kadar değilmiş. Türkiye'de vur kaç eylemleri sayesinde sürdürülebilen savaş hali, Suriye'de sadece bir hafta sürebildi. IŞİD kolayca Türkiye sınırına kadar gelip dayandı. Irak'ta ise PKK'nın iftihar vesilesi olan Mahmur kampını birkaç gün içinde darmadağın etti.
Diğer bir deyişle önümüzdeki dönemde Orta Doğu'daki muhtemel çatışma atmosferinde Türkiye'nin desteği vazgeçilmez hale geliyor. Bu ise Kürt siyasetinin Türkiye ile olan pazarlıkta elinin zayıflaması anlamına gelebilir. Oysa örgütün pazarlıkçı gücü tam da elindeki silah sayesindeydi. Şimdi o silahı kullanmamayı taahhüt etmeleri gerekiyor ve bu durum PKK'nın Türkiye dış politikasına bağımlılığının artması ihtimalini yükseltiyor.
Bu türden mülahazalar muhakkak ki Kandil'de yoğun tartışmaların yaşanmasına neden olacak. Öte yandan hem Öcalan'a karşı çıkmak kolay değil, hem de Türkiye'deki Kürtler artık savaşın bitmesi için toplu bir irade sergilemekteler. Diğer bir deyişle silahı bırakmamak, PKK'nın hızla taban kaybetmesine neden olabilir. Bu ise gelecekte siyasi mücadele zeminini ortadan kaldırabilir. Dolayısıyla muhtemelen Kandil Öcalan'ın önerisine uyacak, hayallerini gerçekçi hale getirecek ve böylece o da normalleşecek.