Aksi yönde akıl yürütmeler ise her iki tarafın da kaybedeceği gelişmelere işaret etmekteydi. Kürtler yüz yıldır süren mağduriyetlerini giderememiş, temel insan haklarını kazanamamış olacaklar, Türkiye ise istikrarsız ortama mahkûm olacaktı. Üstelik meselenin çözülmemesi savaş halinin devamını tetikleyecek, binlerce insan ölecekti. Bu ortamda Kürtlerin yaşadığı coğrafyada herhangi bir ekonomik veya sosyal gelişmenin olamayacağı açıktı. Bu tablonun Orta Doğu'da etkisiz ve edilgen bir Türkiye üreteceği, Kürtlerin ise ayakları üzerinde durma şanslarının kalmayacağı söyleniyordu.
Ancak muhakememizin bu noktasında karşımıza bir soru çıkıyor: Çözüm sürecinin böylesine bir kazan/kazan durumunu ima ettiği açık olduğuna göre, acaba süreç niçin ikide bir tıkanıyor ve sanki bir miktar başa dönmeyi gerektiriyor? Kazan/kazan varsayımının bir yanılgı olmadığı açık, çünkü her iki taraf da süreci sahiplenmekten vazgeçmiyor ve aksama yaşansa bile hemen telafi etme gayreti içine giriyorlar. Yani buradan karlı çıkacaklarını iki taraf da biliyor… O halde aksama yaşanmasının nedeni ne?
Kısacası asimetrik bir çözüm süreci ile karşı karşıyayız. Çünkü hükumet/AKP vereceği 'tavizlere' daha hazır ve onları normalleştireceğinden daha emin. Bütün kültürel haklar verilirken, siyasi haklar çoğulcu bir demokratik ortamda kararlaştırılacak. Ne var ki bu çözüm PKK'nın ne olacağını söylemiyor. Kürtlerin kazanması otomatik olarak PKK'nın kazanması demek değil. Ya Kürtler kazanırken PKK kaybederse? Yani ya Kürt meselesi çözülür ama PKK bölgedeki tekelci konumunu kaybetmek durumunda kalırsa? Böyle olması da çok gerçekçi, çünkü çözüm çoğulcu bir siyaseti davet edecek ve PKK'nın nüfuz alanı daralacak.