Yusuf Selman İnanç / LONDRA
Mısır'da darbenin üzerinden 3 hafta geçmiş olmasına ve yüze yakın şehit vermelerine rağmen hala darbe karşıtları sokakları terk etmiş değil. Artık mesele Mursi'nin şahsından ve İhvan'dan öteye geçerek, demokrasinin ve seçimlerin savunuculuğu haline gelmiş durumda.
Yıllardır Ortadoğu toplumlarını demokratikleşememelerinden ötürü suçlayan Batı ülkelerinde ise darbeye karşı net bir tepki ortaya konulmadı. Batı kendi ezberlerini bozmamakta, bölgedeki hızlı değişimi ve denklemin parçası olan Selefiler gibi yeni grupları görmemekte ısrarcı. Bu durumda Ortadoğu'daki sıkıntıları demokrasi nakıslığına ve demokratikleşememeyi de İhvan gibi İslamcı gruplara bağlamasının zemini kalmamış oluyor.
Statik İslamcılık yanılsaması
Başta Batı akademisi olmak üzere sekülerizmi din edinmiş yerli akademi mensupları Doğu toplumlarının demokrasiye adaptasyonunun çok zor hatta mümkün olmadığı kanaatini uzun yıllardır ileri sürmekteler. Doğu'yu anlamak için bir nevi ideolojize ettikleri Oryantalizmi kullanarak Kuran ve hadislerden çeşitli örneklerle iddialarını ispat etme çabasını halen devam ettirmekteler. Siyasal anlamda İslamcılık'ın temel amacının toplumu ve dolayısıyla devleti İslamileştirerek anti-demokratik bir yapı kurmak olduğu kalıbı öteden beri masada duruyor. Niyet okuma ve tevil yoluyla İslamcıların icraatları 1920'lerde şekillenen bu kalıbın içine sokulmak isteniyor. Oysa İslamcılık hem kendi içerisinde ciddi bir bölünmeye uğramış vaziyette hem de iddialarını değiştirerek kendini değişen koşullara göre revize edebilmekte, ediyor hatta etti. İslamcı örgütlenmelerin demokrasinin önündeki en büyük engel olduğu Oryantalist bakışın temel iddialarından birisi olsa da, sahada İslamcılar tarafından yapılan siyaset Batı'nın kalıplamalarının oldukça dışında.
Hali hazırda demokratik bir hak için barışçıl gösterilerin devam ettiği Mısır ve tarihindeki en ciddi demokratikleşme hamlelerini bir İslamcı parti döneminde yapmış ve hala yapıyor olan Türkiye ve demokratik bir Suriye için savaştıkları söyleyen Özgür Suriye Ordusu bu noktada verilebilecek örnekler.
Bilindiği üzere AK Parti döneminde yapılan yargı reformları, azınlık hakları düzenlemeleri, Kürt açılımı gibi politikalar ülkenin demokratikleşmesi bakımından Cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş terakkiler. AK Parti neticelerinden de açıkça görüldüğü gibi Türkiye'nin yumuşak karnı ve status quo'nun devamını sağlayan yapılanmaları ve uygulamaları değiştirirken merkeze İslamlaştırmayı değil, demokratikleştirmeyi yerleştirdi.
Aynı şekilde Mısır'da Mursi'nin halkın taleplerini merkeze alan politikalar geliştirmesi, yolsuzluğun ve imtiyazların önünü kesme çabası, Mısır ekonomisini küresel dünya ekonomisiyle entegre etmek istemesi, nispeten daha demokratik bir anayasa yapması ve darbenin öncesinde ve hemen sonrasında yaptığı temel vurgunun 'meşruiyet' olması demokrasinin gerekliliklerinin bir ifası olarak karşımıza çıkıyor. Üstelik İslamcıların İhvan da dâhil olmak üzere baştan beri itiraz ettikleri 'egemenliğin millete' ait olma ilkesinin benimsenmesi, darbeye karşı argüman olarak meşruiyetin merkezinin halk olduğunun defaatle tekrar edilmesi, Mısır'da yaşayan gayr-i Müslimlerin statülerinde ve vergilerinde bir değişiklik yapılmayarak eşit vatandaş kapsamından çıkartılmaması Batı'nın sınırlarını çizdiği İslamcılıkla bağdaşmayan tavırlardı.
Suriye'de kendi içerisinde cephelere ayrılan savaşta İslamcı bir renge sahip olan Özgür Suriye Ordusu demokratik ve liberal değerlere vurgu yapıyor. Fikri anlamda ilhamını Suriye İhvan'ından alan ÖSO liderleri, savaş sonrası herkesin eşit olduğu ve demokratik değerler üzerine kurulu İslami bir Suriye inşa etmek istediklerini her fırsatta dile getiriyorlar. Savaş sonrasında yeni bir diktatöryal rejim görmek istemeyen ÖSO tüm Suriye halkının temsil edildiği bir parlamenter sistemde siyaset yapmak istiyor.
Akıl tutulması
Ana İslamcı akımların 'demokrasi' vurgusuna rağmen Soğuk Savaş ve 11 Eylül sonrası bölgede ve İslamcıların kendi içerisinde değişen yapıyı fark edemeyen, fark etse bile göz ardı etme yolunu tercih eden Batı bir akıl tutulması yaşıyor. Demokrasinin tesis edilebilmesi için Mısır'ın elindeki tarihi fırsat alınırken Batı darbeye darbe demeyerek darbecilerin yanında yer aldı. AK Parti'nin 10 senedir yaptığı tüm demokratikleşme faaliyetlerinin üstünü çizerek Gezi Parkı olaylarında Erdoğan'ı otokratikleşme ile itham etme cüretini gösterdi. Suriye'de Nusra cephesini ve yılan hikâyesine dönen nükleer silah mevzuunu öne sürerek ÖSO'ya yapılacak yardımların bir kısmını engellemiş oldu.
Selefi/militan gruplarla 1984'den bu yana savaş halinde olduğunu iddia eden Batı'nın en büyük çelişkisi bu noktada ortaya çıkıyor. ÖSO'nun ve Mursi'nin en büyük destekçileri olan Türkiye'yi ve ani bir darbeyle Emir'i değişen Katar'ı bölgede yalnızlaştırarak 'ılımlı' İslamcı gruplara darbe vurmuş oluyor. Böylelikle, dünya üzerinde Doğu Türkistan'dan Bosna'ya kadar birçok Selefi grubun finansörü ve hem Mısır hem de Suriye meselelerinde Katar'ın doğrudan Türkiye'nin ise dolaylı olarak rakibi olan Suudi Arabistan'ın önü açılıyor. Daha açık bir ifadeyle Batı İhvan, AK Parti, Nahda ve ÖSO'dan yana tavır almadıkça savaş halinde olduğu ve kendisi için tehlike olarak gördüğü Selefi/Cihadist gruplar ve bu grupların en büyük finansörü bölgede güç kazanıyor.
İslamcıların iktidardayken yaptıkları icraatların demokrasiyle bağdaşıyor olması hatta Türkiye örneğinde olduğu gibi demokrasiyi güçlendiriyor olması, Batı'nın aklının karıştığını gösteriyor. İslamcılar sürekli bir devinim halindeyken Batı'nın tanımlama yapabilmek için başvurduğu kavramlar ve bu kavramların muhtevalarının hududları değişmiyor. Batı'nın demokratik bir yapı üzerinde kendilerini var eden ana İslamcı akımların siyasetteki temsilcilerinden desteğini çekmesi daha radikal ve militan örgütlerin güçlenmesine yol açıyor. Ancak görünen o ki Batı'nın stratejik aklı Ortadoğu'daki bu hızlı değişimle boy ölçüşecek durumda değil.
@yusufsinanc
Londra Üniversitesi, Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu (SOAS), Ortadoğu Politikaları Yüksek Lisans Programı