Pınar Kandemir / LONDRA
"Arkadaşlarla Muhafazakar Parti'nin genel merkezinde uzun saatlerdir seçim sonuçları gelsin diye bekliyorduk. Fakat o andan hatırladığım garip bir yalnızlık duygusuydu." diye yazıyor anılarında. "Başbakan olmak yalnız olmaktır", diyor başka bir sayfada; "Ki öyle de olmalı zaten, kalabalıktan yönetemezsin!" Margerat Thatcher, namı diğer "Demir Leydi"(Iron Lady) geçtiğimiz hafta 85 yaşında hayata veda etti.
Yaşarken yalnız ve güçlü bir siyasetçi olmak kendi tercihiydi. Öldüğünde ise "Cadı öldü (The witch is dead)" şarkısına eşlik eden bir grup insan bıraktı arkasında. İktidardayken de sonrasında da adına sayısız şarkılar yapıldı. Morrissay, Thatcher'a "İyi insanların bir rüyası var/ Margeret giyotine/ Rüyayı gerçek yap"(Margaret on the Guillotine/ Viva Hate) diye sesleniyordu bir şarkısında. Elvis Costello, pek çok şarkıda ölmesi için dua ediyordu, 'Umarım uzun yaşarım/ mezarının üzerinde tepinecegim"diyordu. Stephen Fry "Kokuşmuş bir yara; bizi İngiliz olmaktan utandırdı" diyordu.
Çarşamba günü yapılacak cenaze töreni öncesinde, İngiltere'de Thatcher'ın karakteri, yönetim şekli, liderliği, politikaları üzerine derin tartışmalar yapılıyor. Sokak partileri düzenleniyor, şampanyalar patlatılıyor. Ölümü sonrası tarafsız durmak için direnen BBC bile, radyo kanalından Oz Büyücüsü'nün 'Ding Ding Cadı Öldu' şarkısına gelen isteklere dayanamayarak, şarkıyı yayınladı. Sosyal medyada "Şimdiye kadar yaptığı en iyi şey ölmekti", "Artik dünya daha iyi bir yer" şeklinde yorumlar yazıldı. Hatta "87 sene çok bile" yazan bir polis memuru istifa bile etti. Ölümü ardından yapılan onca kutlamaya rağmen, hem yaşamında hem de öldüğünde yalnız olan bu politikacı kadından kimsenin inkar edemediği önemli bir gerçeklik kaldı geriye: İngiltere'nin gelmiş gelmiş en önemli, en güçlü, en sıradışı (seçilmiş) kadın fenomeni olduğu.
"Her şeyi değiştireceğim"
Thatcher İngiltere gibi bir sınıf toplumunda, 13 yaşında okulu bırakıp, bakkalcılığa başlayan bir babanın kızı olarak en önemli seçmen gruplarından biri üst sınıflar olan Muhafazakar Parti'de, etrafındaki erkekten örülü duvara rağmen tek başına yükselmeyi başardı. Diksiyon dersleri aldı. Asabi karakterini kontrol etmeyi, imajını yumuşatmak için sesini alçaltarak konuşmayı öğrendi. 1975 yılında Muhafazakar Partinin başına geçen Thatcher 1979 yılında genel seçimleri kazanarak başbakan oldu. 1979 Mayıs'ında iktidara gelip, 1990 Kasım'ına kadar onbir buçuk yıl ülkeyi yöneten Thatcher, iktidara değişim vaadiyle gelmişti. Neyi değiştireceksiniz diye soran bir gazeteciye "Her şeyi" diye cevap veriyordu. Değişim tutkusu, bir ülkeyi baştan başa değiştirmekle sonuçlandı. Dediğini yaptı, iktidar yılları boyunca İngiltere görülmemiş bir dönüşüm geçirdi ve bugünki İngiltere hala o günki değişimin etkilerini taşıyor.
Thacher 1980 yılında "Bakanlarımın ne kadar konuştuğu önemli değil, yeter ki dediğimi yapsınlar." diyerek yönetim şeklinin nasıl olacağına dair ipuçlarını vermişti. Karakteri itibariyle müzakereye açık olmayan, kavgacı, hırslı bir politikacı olmasına rağmen, İngiltere politikasının en önemli aracını ironiye en iyi kullananan siyasetçilerden biriydi. Birlikte çalışması zor, fikirlerini tartışmaya açmayan, güçlü bir kadın liderdi. Bunun bedelini seçimi değil, kongreyi kaybederek ödedi.
"Kararı halk verecek"
Konuşmalarında sık sık "Kararı halk verecek" diyordu ama kendi partisinin desteğini alamadığı için, başbakanlıktan 1990 Kasım'ında seçime gitmeden istifa etmek zorunda bırakıldı. Thatcher istifası sonrasında 1992 yılında Barones ünvanı aldı ve bir süre daha siyaset içerisinde kaldı. 3 sene kadar evvel, bana meclisi gezdiren 60 yaşlarında bir Muhafazakar Partilinin heyecanla Thatcher'in kullandığı odayı gösterdiğini, ona duyduğu hayranlığı anlattığını hatırlıyorum. Kim ne derse desin, muhafazakar partililerin büyük çoğunluğu için hala bir efsane Thatcher. Halkınsa ilgisini ölümüne kadar celbeden önemli bir siyasi figür. Kadınların bir kısmı için hala ilham kaynağı.
Thatcher hayranları az sayıda değil
Thatcher öldüğü günden beri ilginç bir şekilde tüm ilgi ondan nefret edenlerde, ölümünü kutlayanlarda. Genellikle bu haberlerde Demir Leydi, İngiltere'de `hep nefret edilmiş ve nefret edilecek bir siyasetçi olarak gösteriliyor. Cenazesini protesto edecekler, arkasından kutlama yapanlar pek çok yerde ölümü sonrasında esen havanın genel havanın bir resmi olarak yansıtılıyor. Fakat sesi çok çıkmayan, Thatcher hayranı bir grup var ki sayıları hiç de az değil. Zira üç dönem üstüste demokratik seçimlerle iktidara gelen bir isim en azından geçmişte yeterli çoğunluk tarafından desteklendi demektir. Ölümü sonrasında sadece nefret mesajlarının görünür kılınması ise basit bir medya oyunu. Zira özellikle orta sınıf, yarın Demir Lady'inin cenaze töreninde St Paul's Katedrali'nde hazır bulunacak. Medyadaki bu yoğun olumsuz havanın etkilerinden biri de cenazeye katılacak olanların, neden katılacaklarını açıklamak zorunda hissetmeleri. "Fikirlerine katılmasam da bir kadın olarak başardıklarına duyduğum saygıdan ötürü o gün orada olacağım" argümanı en çok kullanılan bahane.
Arjantin'den hiç kimse cenazeye gelmeyecek
Thatcher'in yarın Lady Diana'nın da ölümü sonrasında cenaze töreninin yapıldığı St Paul's Catedrali'ndeki son yolculuğuna devlet başkanlarından, o dönemki çalışma arkadaşlarına kadar pek çok isim davetli. 2000'e yakın özel davetli Demir Leydi'yi uğurlamak için yarın orada olacaklar. Cenazeye katılacak isimler arasından, İngilizler açısından, en önemli isim şüphesiz Kraliçe Elizabeth. Thatcher'in ailesinin özel isteği üzerine Arjantin'den hiçbir yetkili cenazeye katılamayacak. Türkiye adına ise Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik orada olacak. Yapılan tüm olumlu ve olumsuz eleştireler bir kenara, 'mutfakta tek başıma çay fincanı yıkarken ölmek istemem, hayat bundan daha fazlası' diyen bir politikacının, kazandığı nefret siyasete ve siyasilere dair bir fotoğraf aslında.
(USASABAH)