(USASABAH)
Yusuf Yerkel *
Türkiye 12 Eylül 1980 darbesinin bir mirası olan anayasayı halkın vicdanına sundu ve millet yüzde 58'lik bir çoğunlukla yeni anayasayı onayladı. Referandum öncesinde hem hayır tarafı hem de evet tarafı kendi gerekçelerini sunarak toplumu ikna etmeye çalıştı. Referandumdan evet oyu çıkacağı bazı araştırma merkezleri tarafından yapılan anketlerde dillendirilmişti, fakat özellikle evet cephesinde bir tedirginlik vardı demek yanlış olmasa gerek.
Evet cephesinin merkez aktörü olan AKP bu referandumdan zaferle ayrılmanın mutluluğu ve rahatlığı içerisinde önümüzdeki seçimlere doğru adım atacak. Sonuçlar açıklandıktan çok kısa bir süre sonra konuşma yapan başbakan Erdoğan özellikle kuşatıcı bir üslup benimseyip çıkan sonucunun bütün milletin zaferi olduğunu söylemesi önemli bir mesajdı. Zira hatırlayacaksınız referandum öncesi her iki tarafta da bu seçimlerin bir güven oylaması olduğu yönünde bir algılama vardı.
Bu anlamda Erdoğan'ın evet diyenlerin iradesi de, hayır diyenlerin iradesi de sandığa gitmeyenlerin iradesi de saygındır demesi karşı tarafı bir nebze de olsa rahatlatan ve referandum boyunca hakim olan tansiyonu düşüren açıklamalar oldu. Konuşmasında kralların değil kuralların egemen olduğu bir Türkiye inşasının adımını attıklarını söylemesi bana göre en can alıcı cümlelerin başında geliyor. İstediği sonucun çıkmasının verdiği rahatlığında etkisiyle Türkiye'nin siyasal kültürün dinamikleriyle örtüşen bir konuşma yaptı.
Fakat burada bir şeyin hakkını vermek gerekir ki, o da Ak parti kurmaylarının referandum süresi boyunca yapmış oldukları organize ve disiplinli ekip çalışmasıdır. Vakti zamanında Londra'dayken Merve Kavakçı ile bu hususu konuşurken kendisi muhafazakârların iktidara tırnaklarıyla kazıya kazıya gelmiş olmasına vurgu yapmıştı ve bu gerçeğin muhafazakârlara rekabet etme gücü ve araçlarını kazandırdığını söylemişti. Karşı tarafta ise sistemle olan organik bağın vermiş olduğu rehavetten ötürüdür ki, modern dönemde rekabet etme araçlarını yeteri kadar geliştiremedi ve dinamik bir şekilde kullanamadı. Ak parti bu anlamda bu zorlu tarihsel sürecin bilincinde olarak sürekli ve sistemli çalışmanın gerekli olduğuna ve her türlü mekanizmanın devreye sokulması gerektiğini çok iyi bilerek istediği neticeye vardı.
Hayır cephesinin ağırlık merkezi olan CHP kemikleşmiş tabanı ve seçmeniyle oylarını korumayı başardı. Fakat Kılıçdaroğlu'nun oyunu kullanamaması özellikle CHP camiası için bir anlamda elde edilen başarıyı gölgeledi. Zira bir hayır oyunu sembolik kodlarla daha derin anlamlar yükleyerek insanları mobilize etmeye çalışan Kılıçdaroğlu'nun kendisinin hayır oyu kullanamaması ister istemez garipsendi. Özellikle twitter dünyasında yapılan espriler insanların nasıl kolaylıkla bu tür hataları negatif yönde yansıtarak güvenilirliğine ve imajına zarar verebilecek bir unsura dönüştürülebileceğini gösterdi. Hatta öyle ki açıklamanın geç gelmesinden de bir pay biçerek bazı çevrelerde Kılıçdaroğlu'nun bundan dolayı istifa edeceği iddiası bile ortaya atıldı.
Türk siyasal kültürü belli semboller üzerinden toplumsal gerçekliği ve algıları inşa ettiğinden dolayı Kılıçdaroğlu'nun aynı zamanda sembolik değer taşıyan hayır oyunun kullanamaması CHP tabanında bir kırılganlık ortaya çıkarttı. Bunu tabanda yapılan yorumları göz önüne aldığımızda daha iyi görebiliyoruz.
Kılıçdaroğlu'nun geç gelen açıklamasında özellikle bir cümle bir ironi yarattı. Kendisi referandumdan önce oylamanın Ak parti için bir güven oylaması olduğunu söylemişti. Hâlbuki referandum sonrasında yaptığı konuşmasında çıkan sonucun hiç kimsenin ne başarısı ne de başarısızlığı olduğunu belirtti.
Diğer taraftan CNN Türk'te Ahmet Hakan'ın programında bazı konuklar Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamamasının altında belli art niyetler aramaya başlayınca kendi kendime artık pes doğrusu dedim. Komplo teorilerin bu ülkede ne kadar prim yaptığını biliyoruz ama Zaman gazetesi bu konuyla ilgili bir ay önce haberinde işaret etmişti.
Maalesef toplumun zihin dünyasını dokuyan bu komplo teorisi merkezli anlayıştan ötürüdür ki, ne başarılarımızı disiplinli bir çalışmanın ürünü olarak telakki edebiliyor ne de hatalarımızdan ders çıkartabiliyoruz. Bence Türkiye'de sadece siyasetin dili değil zihinsel referansları da artık değişmesi gerekiyor. Bu anlamda CHP ve tabanının burada yapması gereken komplo teorilerine başvurmak yerine hatalarından ders çıkarmak olmalıdır. Unutmayalım ki Türkiye'de meşru olarak telakki edilmeyen bir siyasal davranış toplum tarafından şiddetle cezalandırılıyor ki bunu Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar örneğinde çok iyi gördük.
Hayır cephesinin diğer önemli aktörü olan MHP ise en son ki yerel seçimlerde elde ettiği trendi bu seçimlerde yakalayamadı ve oyların bir kısmını evet cephesine kaydırdı. Dünden beri yapılan yorumlarda özellikle bu unsura dikkat çekildi. Bu anlamda bu seçimden sonra belki de en zor süreci MHP yaşayacak gibi görünüyor. Gelecek genel seçimlere kadar MHP tabanla kuracağı ilişkiyi tekrar ikame etme süreci içerisinde olacak.
MHP tabanında oy kaymasının yaşanmasının nedeni bizce CHP ile hatta BDP ile bağlanmış bir imaj çizmesinde aramak gerekir. Siyasal tarihe baktığımızda MHP'nin duruşu hep sistemin karşı cephesinde olmuştur. Fakat ilk defa MHP bu referandumda sistemle angaje olmuş bir cephede yer aldı ve bunun bedelini oy kayması ile ödedi. Dikkat ederseniz MHP'nin güçlü kaleleri sayılan İç Anadolu'nun birçok ilinde oylar evet yönünde oldu. Koyu bir milliyetçi olduğunu söyleyen bir inşaat ustası bana eğer MHP ve CHP aynı safta yer alıyorsa tam aksini yapmak daha doğrudur demesi bunun güzel bir manifestosudur.
Dünden beri twitter'ı (temsil gücü basından daha güçlü) takip ettiğimde kimileri aydınlık bir sabaha uyanacağımızı kimileri ise karanlık bir döneme gireceğimizi söyledi. Fakat burada her şeyden önce belirtilmesi gereken bir husus var. Her ne kadar yapılan değişiklikler yeterli olmasa da sistemin ve bürokratik yapının aşkınsallığı yeni anayasa ile beraber bir aşınma sürecine girmiştir. Bu ise sistemin dayandığı hegemonik ve dışlayıcı diskurun yerine millet iradesi ve değerleri ile örtüşen ve toplumun kültürel dinamizmini kucaklayan ortak bir zeminin önünü açmıştır. Diğer bir ifadeyle sistemin değerleri ile milletin değerleri artık hukuksal bir paydada buluşma fırsatını yakalamıştır. Sistemin topluma rengini veren bir anlayışı değil toplumun sisteme rengini veren bir ortam yaratmıştır.
Eskilerin bir tabiri vardır. Süngülerle taht yapabilirsiniz ama üzerinde asla oturamazsınız. Bunu Türkiye'ye uyarladığımızda bazı kavramlarla hegemonik ve otoriter bir diskur üretebilirsiniz ama asla meşruiyet sağlayamazsınız. İşte bu darbe anayasası aslında bunun hukuksal damarını teşkil etmekteydi ve ilk defa bu referandum ile bir kırılma sürecine doğru girdi.
Türkiye artık otoriter, hegemonik ve tepeden inmeci bir söylem üreten bir hukuk anlayışından ziyade toplumun ruh dünyasının kıvrımlarına nüfuz eden, sivil inisiyatifin ve iradenin genişlemesine olanak veren bir sisteme doğru dönüşüyor. İşte Türkiye referandum ile bu dönüşümün yeni ufuklarına yelken açabilecek potansiyeli barındıran itici gücü milletinden aldı. Ne diyelim bütün milletimize hayırlı uğurlu olsun.
* Doktora öğrencisi, SOAS University, London England.